6 Şubat 2015 Cuma

Gökten Düşen Taşların Hikayesi: Tetris


Alexey Pajitnov 1956 yılında Moskova’da doğmuş bir Sovyet yurttaşıdır. Tam bir biyografisine ulaşılamayan bu dahi mühendis ve matematikçi Moskova Havacılık Akademisinde uygulamalı matematik alanında yükseköğrenimini 1979 yılında tamamlamıştır. Hemen ardından da seksenli yıllar boyunca ise Moskova Bilimler Akademisinde bilgisayar programcılığı üzerinde çalışmaya başlamıştır. Birçok mühendislik projesinde görev almasına rağmen ismi ancak yaratacağı küçücük bir bilgisayar oyunuyla duyulacaktır. Matematik polinomlarına ve bulmacalara olan merakı ise çıkış noktasıdır. 1984’te bu iki alışkanlığını birleştiren bir oyun geliştirmeyi başarmıştır. Daha sonra bütün dünyayı fethedecek bu oyununun adını ise Pajitnov’un “dört” kökeninden gelen ve en sevdiği spor olan tenisi de çağrıştıran bir kelimeyle yaratacaktır: tetris.

Tetris’te gökten düşen ve yer çekimiyle zemine ulaşan cisimlerin tamamı dört taşın bir araya getirilmesinden meydana geliyordu. Çeşitli dörtlü kombinasyonlardan meydan getirilmiş beş cismin yerleştirilmesinden oluşan oyun bütün yeryüzünden önce yaratıcısı Pajitnov’u esir almıştı. Daha sonra değişik varyasyonlarıyla bütün dünyada oynanmaya başlayacak olan tetris, Sovyet bürokrasinde sadece kendisi için özel kurulmuş bir devlet şirketiyle ticarileştirilmişti. Elorg isimli kamu şirketiyle Pajitnov’un oyunu Sovyet ülkesinde 6 Haziran 1984 günü yayınlanamıştır. İki yıla yakın bir süre bütün Sovyet toprakları üzerinde büyük bir fırtına estiren ve tam anlamıyla ticari bir başarı haline gelen tetris ilk kez Budapeşte’de bir İngiliz yazılım şirketi tarafından “keşfedilir”.

Bu noktadan sonra ise işler biraz karışacaktır; batı dünyasında oyunu ilk keşfeden İngiliz Andromeda şirketi Macar yetkililerinden telif haklarını satın almak için çalışırken, ABD’li Spectrum HoloByte şirketi Sovyet yetkililerden oyunun ABD’de yayımlanması için izin almayı başarmışlardır. Şirket tetris için hazırladığı ilanlarda “From Russia With Love” ve“From Russia With Fun” sloganlarını kullanmaya başlamıştır. 1986 yılında oyun ABD’de ilk kez pazarlandığında büyük bir heyacan oluşturur. Birçok insan oyunun sahibi olmak için bilgisayarlarını yenilemeyi dahi göze alır, zira oyun sadece IBM tabanlı PC’lerde çalışmaktadır. Oyun ABD’li birçok kullanıcı tarafından bağımlık derecesinde kullanılmaya başlanılmıştır. Öte yandan oyunun çeşitli varyasyonları da ortaya çıkmamıştır. Bu çeşitlemenin bir Sovyet pazarlama stratejisi olduğunu düşünüyorum, kesin olmamakla birlikte. Zira doksanlara gelmeden Amiga, Atari, Microsoft ve bir sürü şirket daha oyunun kendilerine ait sürümleriyle piyasadaki yerini almışlardır. Apple’ın da yarıştan geri duracağı düşünülemezdi. Aynı yıl üç disklik bir tetris varyasyonuyla Apple kullanıcılarına oyunu açmıştır.


Bütün dünyada tam anlamıyla bir tetris çılgınlığı yaşamaktadır. 1989 yılında bir Japon oyun firmasının başında bulunan Henk Rogers, Sovyet devletine oyunun yasal hakları için aracı olmaya başlamıştır. Rogers’in oyunun uluslararası haklarını Nintendo’ya satmasıyla dünya “GameBoy” ile tanışır. Amerikan gençliğinin ve batı modernliğinin küçük bir göstergesi olan bu ilk “oyun konsolu” tetris ile var olmuştur, hatta tetris oynanabilsin diye ortaya çıkmıştır. Bir Sovyet oyunu olan “tetris” oynanabilsin diye yaratılan Amerikan “Gameboy”u ilk küresel teknolojik çılgınlık olarak tarihe not edilebilir. Neredeyse bütün bir neslin yakından tanıdığı bu küçük oyuncak 1989’da Japonya’da aynı yıl ABD’de ve 1990’da da Avrupa’da satışa sunulmuştur.

Gameboy’un ortaya çıkmasıyla Tetris’in tanınırlığı muazzam boyutlara ulaşmıştır. Yeryüzünde Gameboy ile (yada onun ucuz taklitleriyle) ve içindeki Tetris oyunuyla tanışmayan insan kalmadığı söylenebilir. Seksenli yılların ortasında başlayan Pajitnov ve Tetris’in hikayesi doksanlı yılların başlamasıyla büyük bir değişiklik göstermeye başlayacaktır. Doğu blokunda başlayan ekonomik sorunlar siyasi çalkantıları tetikleyince Avrupa’daki duvar çatırdamaya başlar. Bir yıl içinde bütün dünya şaşkınlık içinde bir efsanenin çöküşüne televizyon canlı yayınlarıyla şahit olacaktır. Sovyetler altında büyük bir imzası bulunun teknolojik atılımların desteklediği yeni medyanın varlığıyla eşgüdümlü olarak tarihi oluşumunu sonlandırırken ilk teknoloji/bilgisayar/oyun/eğlence fenomenini de yaratmıştır.

Tetris’in yaratıcısı Pajitnov’un ABD’ye geçişi öncesinde Tetris büyük bir fenomen haline gelmişti. Esas olarak tam bir Sovyet estetik harikası olan Tetris, kullanım kolaylığı ile de her nesilden insanın kolayca kullanabileceği bir düzeydeydi. Genç, yaşlı her cinsten her sınıftan insanın kolayca anlayabileceği ve hemen müptelası olabileceği bu bilgisayar oyunu piyasanın ilki olmasa da öncüsü olmayı başarmıştı. Tetris ile bilgisayar oyunları ilk kez uluslararası bir fenomen haline gelebilmişti. Tetris öncesinde bilgisayarlar ve içerdikleri oyunlar sadece meraklı birkaç bilgisayar kurdu dışında kimsenin ilgisini çekmezken şimdi bu oyun sayesinde insanlar gökten düşen bu sihirli kareleri zemine döşemeyi merak ediyor ve yerçekimiyle eğlenmeyi öğreniyordu.


Tetris, hem kadınlar hemde erkekler ve hem yaşlılar hemde gençler tarafından oynanabilen ender oyunlardan olmak gibi bir başarıyı da taşımaktadır. Gerçekten de birçok bilgisayar oyunun aksine bugün dahi tetris küresel tanınırlığını sürdürebilmektedir. Oyun temel insani bir eğlenceyi ateşlemektedir; düşen nesnelere karşı duyulan gizli haz. Belki kutsal kitaplardaki ilk hazzın yada büyük düşünür Isaac Newton’dan halk kahramanımız Nasrettin Hoca’ya bütün insanlığı etkileyebilecek kadar küresel ve antropolojik bir gerçeğin altını çizmektedir. Türümüz belki de ağaçlarda yaşadığı o en eski günlerden bu yana düşmeye karşı hem korku hem de gizli bir haz beslemeye başlamıştır. Bugün düşen nesneleri yada ironik bir şekilde hemcinslerimizi komik bulmayı sürdürüyoruz. Tetris işte böylesi insani bir duygudan yola çıkmış ve Sovyet estetiğinin şiirsel görselliği ile işlevselleşebilmiştir.

Oyunun amacını açıklamak için uzun cümleler kurmaya gerek yoktur. Oyunu açan her kim olursa olsun ister genç ister yaşlı, ister erkek ister kadın yada ister zengin ister fakir saniyeler içinde ne yapması gerektiğini, nasıl yapması gerektiğini ve neden yapmasını gerektiği kolayca anlayabilmektedir. Oyunun Sovyet işlevselliğini yansıtan bu sadeliği büyüleyicidir. Oyunu görenlerin ilk tepkisi oyunu oynamayı sürdürmek olmaktadır ve otuz yılın ardından hala oyun bu bağımlılık yaratan çekiciliğini sürdürmektedir. Elbette ki Sovyet düşünselliğinin oyunun yaratıcısı olan Pajintnov’a kültürel katkısı açıkça gözle görülebilir düzeydedir ama tetris esas olarak batılı bir icat olan “gameboy” sayesinde geniş kitlelere ulaşabilmiştir. Hele o dönemdeki öncü kişisel bilgisayarların çoğu orta gelirli aile için yüksek olabilecek fiyatları göz önüne alındığında.

1991 yılında ise son birkaç yıldır can çekişmekte olduğu gözlenen Sovyet rejimi çatırdamaya başlar. Çok değil iki sene önce yıkılan duvarın Sovyetlerdeki etkisi muazzam olmuştur ve Prestroika dahi yaklaşan sonu engelleyememiştir. Alexey Pajitnov ise tam bu günlerde Moskova’da çalıştığı akademiden ayrılmış ve batılı şirketlere oyun kodları yazmaya başlamıştır. Ancak kariyerini çökmekte olan bir rejimin sarsıntılı başkentinde sürdüremeyeceğini de anlamıştır. 1991 ile birlikte yurtdışına çıkış serbestliğinin tanınmasıyla soluğu ABD’de alır. Önce kendi şirketini kurar ama çok geçmeden 1996 yılında Microsoft’ta çalışmaya başlar. Microsoft için oyunlar yazdıktan sonra iki binlerin başında yine kendi şirketini kurar ve free-lance çalışmalarını sürdürür. Çalışmalarını hala ABD’de sürdüren Pajitnov, bilgisayar dünyasının yaşayan efsanelerinden birisidir.

Sovyetler yıkıldıktan sonra dünyaya yayılan ve engin Sovyet tedrisatından geçmiş sayısız bilim insanından ve dâhiden sadece birisi Pajitnov. Yaratıcılığı ve girişimciliği sayesinde; tetris, bugün sıradan teknolojilerin öncülerinden birisi olmayı başardı. Büyük paralar kazanmadı belki, yarattığı artı değerden faydalanamadı ama Sovyet estetiği ve teknolojik yaratıcılığın ne boyutlara ulaştığını kanıtlamayı başardı. Batıdaki büyük bilgisayarlar olmadan, yetersizlik ve imkansızlıklarla çevrili bir ortamda dahi insanların neler yaratabileceğinin en büyük kanıtlarından birisi oldu. Bugün hala yaşadığı ABD’deki saygın konumunu bir zamanlar ABD ile rekabet edebilecek bambaşka bir dünya kurmaya çalışan devrimcilere borçlu. Tarih onu hak ettiği öncüler mertebesine çoktan koydu. Ama elbette ki tetris güncelliğini, evrenselliğini ve popülaritesini Amerikan kapitalizmine borçlu ki bu da hikayenin bir başka boyutu. Zira hiç şüphesiz eğer pazarlama stratejileri ve kapitalist tüketim alışkanlıkları olmasa bu şiirsel teknolojik gelişme bu kadar ayağa düşemeyecekti.

Alıntı; gunceltarih.org

5 Şubat 2015 Perşembe

FAŞİZMİN 14 TEMEL ÖZELLİĞİ


Siyaset bilimci Dr. Lawrence Britt, 20. yüzyılın gördüğü en tipik faşist rejimleri (Hitler’in Almanya’sı, Mussolini’nin İtalya’sı, Franco’nun İspanya’sı, Suharto’nun Endonezya’sı, Pinochet’nin Şili’si) inceleyerek faşizmin 14 karakteristik özelliğini tespit etmiş.
Britt’in çok tartışılan, hatta Umberto Eco’nun bir yazısından fazlaca esinlendiği söylenen ünlü makalesi, ‘yeni başlayanlar için 14 derste faşizm’i anlatıyor:
1. Güçlü ve sürekli milliyetçilik: Faşist rejimler, sürekli olarak vatansever şiarlar, sloganlar, semboller, marşlar ve diğer ıvır zıvırı kullanma eğilimindedir.
2. İnsan haklarının aşağılanması ve hor görülmesi: Düşmandan korku ve güvenlik ihtiyacı nedeniyle, faşist rejim altındaki insanlar, ‘ihtiyaç’ gereği belirli durumlarda insan haklarının göz ardı edilebileceğine ikna edilirler. İnsanlar işkence, yargısız infaz, siyasal suikast, uzun süreli gözaltı gibi uygulamalara karşı başını başka tarafa çevirme, hatta bunları onaylama eğilimindedir.
3. Düşmanların/günah keçilerinin birleştirici bir neden olarak tanımlanması: Ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden düşmanın ortadan kaldırılması için insanlar histerik kalabalıklara katılıp sokaklara dökülür; Bu düşman tanımının içinde ırksal, etnik ya da dinsel azınlıklar, liberaller, komünistler, sosyalistler, teroristler, vs. vardır.
4. Ordunun ve militarizmin yüceltilmesi: Yaygın yerel sorunlar olduğunda bile, orduya hükümet bütçesinden aşırı miktarda pay verilir ve yerel gündemler göz ardı edilir. Askerler ve ordu hizmetleri alabildiğini yüceltilir.
5. Cinsel ayrımcılığın şahlanışı:Faşist ulusların hükümetleri, neredeyse tamamen erkek-egemen olma eğilimindedir. Faşist rejimlerde, geleneksel cinsiyet rolleri daha katı hale getirilmiştir. Kürtaj karşıtlığı ve homofobi had safhadadır.
6. Kitle iletişim araçlarının kontrol altına alınması: Kimi zaman medya hükümet tarafından doğrudan kontrol edilirken, diğer durumlarda dolaylı olarak diğer genelgeler, mevzuatlar, sempatik medya temsilcileri ya da yöneticileri tarafından kontrol edilir. Sansür, özellikle savaş dönemlerinde oldukça yaygındır.
7. Ulusal güvenlik takıntısı: “Korku” hükümet tarafından, kitleler üzerinde harekete geçirici bir araç olarak kullanılır.
8. Din ve yönetimin içiçe geçmesi: Faşist ulus hükümetleri, ulus içindeki en yaygın dini, kamuoyunu manipüle etmek için bir araç olarak kullanır. Dini retorik ve terminoloji, dinin ana doktrinlerinin hükümet politikalarına veya eylemlerine tamamen karşıt olduğu durumlarda dahi, hükümet liderleri tarafından yaygın olarak kullanılır.
9. Özel sermayenin gücünün korunması: Faşist uluslardaki sanayi ve iş aristokrasisi, sıklıkla hükümet liderlerini iktidara getirenlerdir. Bunu hükümetle iş dünyası arasında karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki tesis ederek ve belli bir iktidar eliti yaratarak yapar.
10. Emek gücünün baskı altına alınması: Faşist hükümete karşı tek gerçek tehdit emeğin örgütlü gücü olduğundan, işçi sendikaları ya tamamen saf dışı edilir ya da şiddetle baskı altına alınır.
11. Aydınların ve sanatın küçümsenmesi: Faşist uluslar, yüksek öğrenim ve akademiye karşı açık bir düşmanlığı körükler ve teşvik eder. Profesörlerin ve diğer akademisyenlerin sansüre uğraması, hatta tutuklanması yaygındır. Sanatta ifade özgürlüğü açıkça saldırı altındadır ve hükümetler genellikle sanata bütçe ayırmayı reddeder.
12. Suç ve cezalandırma ile baskı altına alma: Faşist rejimlerde, polislere kanunları zorla uygulamaları için neredeyse sınırsız bir yetki verilir. İnsanlar genellikle, polisin suistimallerine göz yummaya ve hatta vatanseverlik adına sivil özgürlüklerden feragat etmeye razı olur. Faşist uluslarda, sınırsız güce sahip ulusal bir polis kuvveti vardır.
13. Adam kayırma ve yozlaşmada sınır tanımama: Faşist rejimler neredeyse her zaman, yönetim kadrolarına birbirini atayarak hükümetin güç ve otoritesini onları hesap vermekten korumak için kullanan bir grup ahbap ile müttefikleri tarafından yönetilir. Ulusal kaynakların ve hatta hazinenin tahsisi ya da bunların hükümet liderleri tarafından açık bir şekilde gaspı, faşist rejimlerde rastlanmayan bir olgu değildir.
14. Hileli seçimler: Faşist uluslardaki seçimler bazen tamamen göz boyama amaçlı yapılır. Diğer zamanlarda ise seçimler, çamur atma kampanyaları, hatta muhalefet adaylarının öldürülmesi, seçmen oylarının ve seçim bölgelerinin kontrolü için yasama kurumlarının alet edilmesi ve medya manipülasyonu gölgesinde yapılır. Faşist uluslar, tipik olarak kendi yargı sistemini seçimleri manipüle ya da kontrol etmek için kullanır.
* Bu yazı siyaset bilimci Dr. Lawrence Britt’in Free Inquiry dergisinin bahar 2003 tarihli 23/2 sayısında yayınlanan makalesinden kısaltılarak çevrildi. (bianet)